BEŞERİ HUKUKUN YETERSİZLİĞİNİN TEOLOJİK HUKUKA DAYANAN CİNAYETLERLE ÇÖZÜMLENMESİ

Agatha Christie’nin “On Küçük Zenci”si üzerine bir analiz…

Frank Green’in tekerlemesiyle Agatha Christie, romanının temel dayanağını ve okuyucuyu bekleyen olaylar dizisinin küçük bir akışını bize ilk sayfalarda sunar. Kitabın ilk bölümünde okuyucunun karakterleri tanıması ve özümsemesi amaçlanır. On kişinin, Zenci Ada’sına, Bay Owen tarafından neden ve nasıl çağrıldıkları yüzeysel betimlemelerle okuyucuya açıklanır. İlerleyen bölümlerde kişilerin adaya çağırılmalarına sebep olan adaletin yetersiz kaldığı suçlar sürekli tekrarlandığından okuyucunun aklında “Bu karakter de kimdi? Bu kişinin suçu neydi?” gibi sorular oluşmaz ve kurgunun akıcılığı sekteye uğramaz. Chrisitie’nin “On Küçük Zenci”sinde oldukça sade ve söz sanatlarından arındırılmış bir dil karşımıza çıkar. Okuyucunun aklında beliren soru işaretleri, anlatımdaki ipuçlu söz öbekleriyle değil kurgunun barındırdığı merak unsuruyla oluşur. Böylece kurgu anlaşılırlığını ve sürekliliğini korur. Kitapta Agatha’nın yaşamı ve duruşuyla özdeşleştirebileceğimiz bazı durumlar vardır: Doğduğu yer olan Devon, “On Küçük Zenci”de sıkça karşımıza çıkar, şiddete karşı olduğundan genellikle karakterleri zehirlenerek öldürülür.

Christie, bu eserinde dedektife yer vermemiş, cinayetin çözümlenmesini karakterlerin kendisine bırakmıştır. Agatha’nın yarattığı dedektif Hercule Poirot’un “küçük gri hücreleri” kurbanlara dağıtılmıştır adeta. Agatha Christie bu romanında düşünme, sorgulama ve muhakeme yeteneğini tek bir kişide toplamayıp roman kurgusundaki tüm bireylere dağıtmıştır.

Kurgunun akışında bazı okuyucular, adadakilerin “ölüm” karşısında verdiği yetersiz tepkiye şaşırabilir ama “post-modern”in duygularından arınmış insanları bu tepkisizliği normal karşılayacaktır. Realist-pozitivist okuyucu kitap boyunca eksik parçalara rastlayabilecek ama çoğu eksik detaya son bölümde ulaşabilecektir. Mantıksal bütünlüğe uymayan parçalar, realist okuyucuyu hayal gücünü kullandırmaya zorlayacaktır.

Karakterler arasında kurulan özneci davranışlar kitap boyunca dikkat çeker. Sürü psikolojisinin baskın olduğu anlar, kanıta dayalı olmayan ve gelişigüzel suçlamalar çoğu sayfada karşımıza çıkar. Toplumsal normlar ve bencillik dürtüsü bazı sayfalara sinmiştir.

Kitap, cinayeti planlayan kişinin yani Yargıç Wargrave’in mektubuyla sonlanır. Bu mektup; katili tahmin eden okuyucu için onları destekleyen bir belge, katili tahmin edemeyen okuyucu için ise merak dindirici bir belge rolü üstlenir. Hukukla sağlanamamış adaleti gerçekleştirmeyi amaçlayan yargıç, yaşama veda etmeden fantezi cinayetler planlamış ve bu planını yüksek dozda hayal gücüyle harmanlayarak hayata geçirmiştir. Yakalandığı ölümcül hastalığı yüzünden ölümün gerçekliğinden ve yakınlığından güç bulan yargıç, başkasının canlılığına zarar verme dürtüsüne ket vurmuş ve Tanrı’nın yargılama erkini kendinde gerçekleyen varoluşsal bir fenomene dönüşmüştür.

Maral Abahuni

Bir Cevap Yazın