Toplumun Temel Taşı

 

Toplumdaki en temel yapı taşı ailedir. Ailenin bozulmasındaki en temel sorun sizce ne? Tabiki de bu soruya yüzlerce cevap verilebilir. Benim öncelik vereceğim tek cevap ise ben. Herkesin başkalarını suçlamakta oldukça mahir olduğu bu çağda ben kendimi suçlayarak başlamak istiyorum. Bu sorunun cevabını araştırırken kendimi bulduğumu da belirtmek isterim. Ben nasıl bir ailede yetiştim derseniz buna verecek tek bir cevabım olur. Sevgi dolu bir aile.

 Beş çocuğun ardından yaşı şuan ki ortalamalara göre olan ancak 90’larda gayet ileri görülen 36 yaşında bir annenin ve 36 yaşında bir babanın son çocuğuyum. Altı numaralı ‘’son kesti’’ ve hatta ‘’ kazandibi’’ olmama rağmen evde tek çocuk gibi büyüdüm. Benden dokuz yaş büyük olan abim ortaokuldan itibaren yatılı bir yurda verildi. Tek erkekti. Yetişmesi ve kendini geliştirmesi için bu hasrete gögüs geren fedakar ailem. İlk ablam ben daha 6 aylıkken evlenmiş. Benden iki yaş küçük de bir kızı dünyaya gelmişti. İkinci ablam da benim hatırlamadığım ama nişan fotoğraflarında bir sarı elbise ile ortada sallandığıma bakılırsa ben üç-dört yaşlarındayken evlenmişti. Anaokulu çağlarında iken de üçüncü ablam evlendi. En küçük ablam da birinci sınıfa başladığım yaşta yuvadan uçup gitti. Ben her zaman ailenin küçük ve yaramaz kızı olarak kaldım. Her şeye meraklı, herkesçe şımartılmaya müsait. 

Babamın bana çarşıdan gelirken aldığı çikolatalar nikotin kokuyordu. Annem yoruluyordu belli ki beni büyütürken. Hep söylenirken hatırlıyorum onu. Külotlu çorabı giydirirken bi gün ‘’ sen daha büyümedin mi bunu neden giymiyorsun’’ dediği an hem gözümün önünde hem de kulaklarımda hala sesi. Annem kızınca babamın arkasına saklanırdım onu da net hatırlıyorum. Bir de benim hatırlamadığım ama hakkımda genel olarak anlatılan bir konu var. İlk okumaya başladığımda kitap yerine tavana bakarak rastgele isimler söylemiş olmam. Bunların tamamı benim hayatımın bir parçası. 

Bütüne baktığım zaman sadece sevgi görüyorum. Annem ile babam birbirlerini severlerdi. Hissettiğim bu idi. Annem ne kadar kızarsa kızsın bir gün bile babamın yanından ayrı yatmadı. Onu sabah namazlarına kaldırmak için ayaklarının altını öper ‘’ Senin cehennemde yanmana dayanamam’’ derdi. Liseyi okumak için bende evden ayrılmıştım. Tatillerde gittiğimde hep en sevdiğim yiyecekler pişerdi. Ben geldim mi babama hala et aldırır annem. Severek yaptığımı ve yediğimi de bilerek. Canım annem onu iki kız anası olunca daha iyi anladım. 

Benim ailemdeki bütün bireyler aileleri ile mutlu. Çünkü temelde aldığımız sevgi bilinci bizi bu günlere taşıdı. Evliliklerde aksaklıklar illa ki olur. Kavgalar, tartışmalar ve laf dalaşları. Ben bu tarz olaylara bakarken çoğu zaman annem gibi yaklaşamasam da içimdeki anne sesim sürekli beni uyumlu ve hoşgörülü olmaya itti. Ben kendi babamın annemin de kocası olduğunu evlendiğimde anladım. Çok tatlı bir adam olmasına rağmen bir o kadar da zordu. Annem onu idare ederken aslında bize de çok güzel dersler veriyordu. Bunun yanında annem de zordu. Babam da onun zor yanlarını hoşgörü ile idare ederken başka bir ders veriyordu bize. Biz evliliklerimize bu hoşgörüyü de taşıdık. Aile olmayı ailemizden öğrendik. Hala hayatta olan annem babam benim için çok değerli. Allah onlara, ibadet için güzel ve sağlıklı ömürler nasip etsin. 

Çağımıza dönecek olursak. Ben bu çağda bile anne babamın evliliğini kendi evliliğime taşırken pek çok farklı aile kalıpları ile de tanışıyorum. Birebir tecrübe ederken başkalarının tecrübelerini de dinliyorum. Konunun alaylısı olarak tabi. Uzman bir bakış açım yok. Ama bazı konularda hissettiklerimi belirtmekte bir beis görmüyorum. Sosyal medya denilen faydalı kullanılmadığında bizi çok başka bir dünyanın içine düşüren canavardan bahsetmek istiyorum. Faydalı kullanmak demişken kısaca değinmek isterim. Burada benim kastettiğim fayda özellikle dünyadan ve memleketten haberler almak yönünde. En önemli gördüğüm yanlarından biri bu. Bir diğeri ise farklılıkların ortaya koyabileceği alanlarda takipler sağlamak. En önemlisi güzel ve hayırlı işlerde insanların öncülük etmesi ve bunun yayılmasındaki hız. Tabi deformasyona da çok açık bir konu bu. Ama ben iyi bir açıdan bakarak söylemek istiyorum. Olumsuz yönleri de saymakla bitmeyecek kadar çok tabi. Özellikler insanların başkalarının mutlu hayatlarından etkilenerek- ki mutluluk yalnızca yansıtılan mı bilinmiyor- kendi hayatlarına karşı nefretle dolmaları. Bazı insanların fenomen olmak için attıkları kırk takla. Yani geçtim islami değerleri ahlaki değer yargılarına bile riayet kalmamış durumda. Bunun yanı sıra aile bireylerinin her birinin çocuğundan yaşlısına bir sosyal medya hesabı var. 

Karşılıklı iletişim değerlerini bırakıyoruz. Bunun yerine takipleşerek iletişim kurmaya çalışıyoruz. Bu durum aynı zamanda dedikodu dediğimiz illetin de yayılmasına sebep oluyor. Kim boşanmış, kim kiminle yaşamaya başlamış, kimin nesi var nesi yok herşey gün gibi ortalığa dökülüyor. İnsan nefsi de meyilli olduğu üzere bu yönde kendine çeki düzen vermek yerine nefsinin istediği yönde ilerliyor. Beklenti duyuyor. Çoğu insan bu hatayı özellikle takip ettiği fenomenlere bakarak yapıyor. Eşinden, çocuğundan, yakın her türlü akrabadan, arkadaştan beklentilerin artıyor. 

Şöhret ve gösterişin ortaya döküldü bir çağda insan öz benliğini bırakarak başka insanların birer kopyası olmaya meylediyor. Bu durum beni fazlası ile üzdü. Çünkü ilerleyen zamanlarda çocuklarımınız karşılaşacağı dünya oldukça korkutucu bir hal alıyor. Biz ne kadar korusak da çocuklar bir şekilde etkilenmeye başlıyorlar. Yasakların ve olumsuz öğelerin onlara ve onlarında nefislerine daha cazip geldiğini unutmamamız gerekir.

Gelelim yine aile dediğimiz yapı taşına. Ben neden mi kendimi suçluyorum. Çünkü benim iyi bir anne olmam çocuklarım için yeterli değil. Onlara yemekler yedirip istedikleri kıyafet, oyuncak, oyun vs. aldığımda iyi bir anne olmuyorum. Yalnızca istediklerini yapan bir anne oluyorum. 

Negatifle büyümek diye bir kavram yok bu çağın çocuklarında. Onlara karşı kuracağın bir cümlede bile pozitif bir olumlama yapman gerekiyor. Büyük kızım 6 yaşında iken izlediği bir kanaldan anne ve kızı bana örnek göstererek ‘’Onlar çok mutlular. Annesi her istediğini yapıyor’’ demesi normal karşılayabileceğim bir durum değildi. Evet onlar her şeyi benim çocuklarım izlesin de para kazansınlar diye yapıyorlardı. Bende bunu çocuğuma anlamasa bile, annenin değerini, kendi anneme ne kadar değer verdiğimı anlattım. Çocukken annemden neler işittiğimi ama bunun bana ne gibi güzel huylar kattığını söyledim. Yine de görsel dünya daha çok çekiyor ve cazip geliyordu. Anne çağ değişse bile bir çocuk için asla vazgeçemeyeceği kişidir. 

Anneler yalnızca yaptıkları ile değil hissettikleri ile de çocuklarına bağlanıyorlar ve onları kendilerine bağlıyorlar. Ne kadar yorgun, hasta ve hayattan bezmiş olsan da bu kutsal görevi bir an bırakmayı düşünmüyorsun. Çocuk da bunu görüyor ve hissediyor. Sürekli isteklerini yerine getiremesem de bunu açıklamaktan hiç kendimi çekmiyorum. Bizim zamanımızda anamız böyle mi yapardı klasiğini yaşayan son nesil belkide benim neslim. Çünkü bizden sonraki nesiller bu klasiğe çoktan veda etmiş olacaklar.

 Psikolojiye önem veriyorum. Bence fazlaca da önem verilmesi gereken bir konu. Ancak Anne ve babaların çocukların psikolojisi bozulmasın diye gösterdikleri çabayı anlayamıyorum. Benim inandığım psikoloji yaşanan bir olay yada yaşanması muhtemel bir duruma karşı çocuğun yanında olduğu ve ona hep destek olduğunu bilmesi ile bitiyor. Bunu bilen çocuk daha güçlü basıyor yere. Aynı zamanda bir birey olarak da kararlarını vermesi gereken noktalarda inisiyatif sağlamak da çocukta oldukça sağlam bir temel kurduruyor. Şu anlamda baktığımda sevdiğim bir başka konu da çocuklara bir şey anlatırken çocuk dili ile konuşmayı öğrenmek. Onun anlayacağı şekilde sorunları çözülmesi anne babayı da yorulmuyor. Ancak genel manada karşı olduğum şey çocukların ebeveynlerine karşı ebeveyn gibi davranması. Çocuklara birey olarak yapmaları gerektiği şeyleri anlatarak teşvik etmek yerine her istediğini yapmak her yapabileceğine koşmak. Bunları bütünü ile yanlış buluyorum. 

Üstelik ebeveynler içinde oldukça zor bir süreç. Aynı zamanda çok da tehlikeli. Bir beyefendi yada hanımefendi yetiştiriyorum derken topluma birer duygu canavarı sunmak adil de değil. Aile bağlarında en önemli olan noktalardan birisi birlik beraberlik içinde herkesin kendi üzerine düşeni yapması yerine getirmesi. Ancak aileler daha çok yükleri kendi omuzlarına alarak bir yerde çocuklarını yalnızlaştırıyorlar. 

Temelde yapı taşı ebeveyn ve çocuk olan ailenin dağılma olasılıkları da bu durumda artıyor. Ben diyorum ki herşey bizimle başlıyor. Yaşadığımız ve büyüdüğümüz toplumda özellikle de ailemizde sevgi ve saygı değerleri yoksun olabilir. Kendimizi iyileştirdiğimiz yerde çocuklarımıza da iyi geleceğimizi bilmemiz gerekir. Anne baba kendinden çok çocuğunu düşünüyorsa hissi olarak bunda bır sorun yok ama yaşam tarzına entegre olduğunda hem çocuğu ve hayatını hemde ebeveynin hayatını mahvediyor. Bunun için ki anne baba önce kendi yaşadığı ve büyüdüğü ailesini evine taşıyor. Burada önemli olan kendinde eksik duyguları çocuğuna yansıtmak değil tutarlı olarak bu duyguları yavaş yavaş ve göstererek onun hayatına da işlemek. 

Son olarak beni doğuran, doyuran isteklerime her zaman evet demeyen, hal ve hareketlerinden beni her zaman sevdiğini bildiğim ve hissettiğim, eğitim almam ve benim kendimi geliştirmem için maddi manevi yanımda olan anne ve babama bunun yanında canım kardeşlerime teşekkür ederim. En değerli yapı taşlarıma sevgilerle.

 

 

 

Bir Cevap Yazın