Ömrümün Rönesansındayım

Karşıdan karşıya geçerken önce sağa sonra sola sonra tekrar sağa bakıp geçmiyorum . Önce kendime sonra kendime sonra yine kendime bakıp geçiyorum. Ve hep kendime bakacağım. Bizi arabalar, insanlar, koca hayvanlar ezip geçmez. Bizi ezen içimizdekinin ta kendisidir. Ve ona ezilmek bu dünyadaki en alçak durumdur. Sadakat denen şey yalnız kendimizedir. Dürüstlük de keza öyle. Bunu fark ettiğimden beridir ömrümün rönesansındayım. Farkında olmak hem ilk adımdır hem de son adım. Farkında olmak bir devrimdir. Karanlık dönem geçti. Karanlık insanlar geçti. Karanlıktan korkmak geçti. Karanlık içimdeki aydınlıkla mağlubiyete uğradı. Mesele tek tuşa basıp ampülün yanması değilmiş meğer. Asıl mesele tüm ışıkları kapalı tutup kendi içini açmakmış. Belki bencilce fakat bizi yenileyen, ileriye taşıyan, aydınlatan yalnızca budur. Kurallarımız, kabuklarımız, ön yargılarımız birer koruma görevi görür. Zamanın tüm aşağılık duygularına karşın kabuklarımıza hiçbir elin uzanmasına izin vermemek… Bunu başarabildiğimiz ölçüde o ışığın sönmemesini sağlayabiliriz. Ömrümün rönesansındayım öyle ki hayat bana bir kez daha gülümseyip yürümem gereken yolu gösterdi. Teşekkür etmek sözle kalmamalı ve bunu hayatın hakkını vererek yaşamayle taçlandırmalı. Öylesine geçen her saat ve palavradan tanıdğımız her insan acıya değil aydınlığı sağlayan bir fotona dönüşmeli. Ve biz yürüdükçe onlar geride kalmalı. Daha ne yapmalı ne yapmamalı kim bilir. Geçen son bir yıl bana bunları kattı. İçine beni katacağım fıçılar fazlasıyla varlar. Yeter ki doldurduklarım boşalmasın!

Bir Cevap Yazın